Şüphe

Kapının eşiğinde durdum. İçerde ne var ne yok bakmaya gözüm içmedi. Görmek istemediklerimi görürsem diye korktum. Belki de görmek istediklerimi görmekten. Bilmiyorum. İnsan bazen bilmez böyle neyi isteyip istemediğini. Olur ya bazen gördüklerinin onda yarattığı anlık heyecan ve hezeyandan çekinir, bazen de sonuçlarından. Hani şimdi ben şu eşikten içeri bir adım atsam… Bir adımdan bir şey olmaz, göre göre salonun kapısını görürüm. Onu bile göremem belki. Ama bir adım çoğu zaman ardından bir adam daha çeker götürür. O diğer adımı, diğer adım başka bir adımı. Böyle böyle salonun kapısına gelirsin. Salonda seni ürkütecek bir şey olmaz pek. Anlık dürtüler iş başında değilse en azından. Bunun olması da kuvvetle muhtemel ya rahatına düşkün biriyse muhatabın salonda başladığını yatak odasına taşımanın yollarını arar. Belli de olmaz gerçi. Belki seninleyken rahatına düşkündür de bir başkasıyla rahatından daha fazla önemsediği şeyler vardır. Hiç önemsemediği şeyler hatta. Öyle ya, pufun üstünde yaşayacağı, şöyle iliklerine kadar titretecek bir orgazmın yanında çift kişilik yatağın rahatlığı nedir ki! Orada seninle çok çok iki haftada bir, o da misyoner pozisyonunda tatmin etmeyen çiftleşmeler yaşıyor zaten. (Şu misyoner kelimesiyle “pedestrian” arasında fonetik ve semantiğin iç içe geçtiği bir anıştırma var mıdır yoksa bu çağrışım bir tek benim zihnimi mi kurcalıyor? Bu sorunun cevabını istiyorum.) Şimdi tutup da bu tatsız tuzsuz birleşmeyi pür şehvete kesmiş sevişmeye karıştırmanın ne gereği var. Salonda olur, banyoda olur, mutfakta olur ama yatak odasında olmaz. Çok ileri gitmeye gerek yok öyleyse. Buraya kadar gelmişken şu kapıdan içeri bir göz atıver. Korkaklığın lüzumu yok. O ki şüphelerine yenik düşüp bu saatte izin aldın işten; o ki belediyenin ücretsiz aktarma hizmetinden faydalanıp iki otobüsle evin önündeki durağa kadar geldin –bak bu yaptığından duyduğunun şüphenin emaresi aslında, ne işin var belediye otobüsünde, binip bir taksiye gelsene doğrudan evine; o ki dört kat merdiveni soluksuz çıktın –ki bu da dengesizliğinin göstergesi, onca yolu belediye otobüsüyle ağır ağır gel, dört kat merdiveni koşarak çık, olacak iş değil; o ki anahtarı deliğe sokarken titreyen eline rağmen sen dahil kimsenin duymayacağı kadar sessizce açtın dış kapıyı; o ki koridoru eşikten salon kapısına kadar adımlarken birinci tekilden ikinci tekile geçtin; durma bak. Ne olacaksa olsun artık. Yeter ki aylardır içini kemirip duran şu şüphe dinsin.

Dinsin ya diner mi öyle kolay? Diyelim ki açtın kapıyı ve kimseyi görmedin salonda. Hatta banyoda ve mutfakta. Yatak odasında dahi kimseyi görmedin. Diner mi o şüphe? Nerede şimdi bu kadın? Bakkala mı gitti? Manava mı? Pazara mı? Dolaşmaya mı çıktı? Alışverişte mi? Kaç gündür o gökkuşağı renkli dolgu topukluyu alayım mı almayayım mı tereddüdündeydi. Onu almaya mı gitti acaba? Yoksa aşığının evine mi gitti buluşmaya. Öyle ya, böylesi daha kolay belki. Adam bekarsa. Bekar değilse de karısı çalışıyorsa senin gibi. Sen evde değilken bu odada, bu salonda, mutfakta, banyoda olabilecekler onun evinde neden olmasın?

Hadi diyelim evde kimse yok değil. Karın evde. Mutfakta. Onca zahmete girmiş börek açıyor sana. Durduk yere günahını aldın kadının. Gel de şimdi bu vicdan azabıyla yaşa. Ulan ben bu kadar alçak mıyım, diye bir başka şüphe girsin içine. Ufak ufak kemirsin seni. Çık işin içinden, çıkabilirsen. Ya da dur. Öyle kolay pes etmek yok. Aylardır yüreğine yer eden, yavaş yavaş serpilip büyüyen şüpheyi öyle bir kalemde silip atmak kolay mı? Diyelim evde yalnız kadın. Diyelim aşığı yok yanında. Diyelim sevişmiyor kimseyle. Bugün. Ya yarın? Öbür gün? Yok bunun sonu. Sittin sene her gün, her an kontrol edebilecek misin?

Bir de şunu düşünelim. Kapıyı açtın ve gördün göreceğini. Aslında kapıyı açmaya bile gerek yok. Sesleri gelmiyor mu bunların koridora? Yahu ev attıkları çığlıklardan inliyor, bakmaya ne hacet! Dur, o safhaya henüz gelmemiş olsunlar. Daha yeni başlamış olsunlar sevişmeye. Ön sevişmenin ön sevişmesine. Hafiften inleme aşamasındalar daha. Ne olacak sen bu manzarayı görünce? Rahata erdin mi? Aldatılmanın acısı ve öfkesi değil bahis mevzuu olan. Şüphe. Kemirgenlerin (Lat. Rodentia) ruhla beslenen tayfasından hayli dişli bir üye. Ne zaman başladı bu iş? Ne kadar ileri gitti? Daha ne kadar ileri gidebilirdi? Öyle sandığın gibi salt şehvet mi var işin içinde yoksa duygular da karıştı mı muhtevaya? Ohooo!.. Daha gider bu böyle.

Yok arkadaş, bu böyle olmayacak. Yok mu bu kabustan uyanmanın bir yolu?